Daha iki gün önceki son yazımda yine "Night of the..." diye başlayan ve seksenli yıllarda çekilen başka bir filmin yazısını yazmam tamamen tesadüf. Ama düşününce ismi "Night of the bilmem ne" şeklinde olan bir sürü zombi filmi var. Hatta Night of the Living Dead'den önce 1959 yılında Ed Wood tarafından yapılan Night of the Ghouls ve 1965 yılında çekilmiş olan İtalyan filmi Night of the Doomed (daha çok Nightmare Castle adıyla bilinir) bu şekilde isme sahip ilk zombi filmleridir. Şunu da yazmadan geçmeyeyim, Night of the Comet'ın çıkmadan önceki ismi Teenage Mutant Horror Comet Zombies'miş. Hatta radyodaki hatun da bu ismi bir cümlesinde kullanıyordu. Sonradan filmin adı abes bir şekilde uzun gelmiş, bu da o sıralarda ortada Night of the Day of the Day of the Dawn of the Son of the Bride of the Return of the Revenge of the Terror of the Attack of the Evil, Mutant, Alien, Flesh Eating, Hellbound, Zombified Living Dead Part 2: In Shocking 2-D adında bir film olmadığı için olsa gerek. Bu yüzden filmin adı değiştirilerek Night of the Comet ismiyle piyasaya sürülmüş. Bu bilgileri bundan sonra adı sadece "Night of the ..." diye başlayan filmleri yazacağımı düşünmeyin diye yazıyorum. Veya o kadar yorgunum ki saçmalıyorum.
Her fırsatta seksenli yıllarda çekilen filmlere olan sevgimden bahsederim. Night of the Comet da yine tam bir seksenler filmi. Night of the Creeps'te de olduğu gibi lise/üniversite komedisi ile zombi istilasını birleştiren bu film zombileri biraz daha geri plana atarak gençlik filmi ögesini ön plana çıkarmış. Bununla benim bir sıkıntım yok. Filmdeki seksenler nostaljisi ise kimi izleyici için bir sempati, kimi izleyici içinse bir antipati kaynağı. Filmin yapım tasarımcısı John Muto, filmdeki karakterlerin giysi renklerinin çok dikkatli seçildiğini söylemiş. Kötü karakterler siyah veya gri gibi koyu renkleri giyerken Samantha'nın kıyafet renkleri daha cafcaflı ve Regina'nınkiler ise daha göze batmayan cinsten. Bunun sebebi ise Samantha'nın Regina'ya nazaran daha aklı bir karış havada bir karakter olmasıymış. John Muto böylelikle filmde bir çizgi roman havası sağladığını da söylemiş. Ben de gayet başarılı olduğunu söyleyebiliyorum.
Geçen bir kuyruklu yıldız sayesinde Dünya nüfusunun tamamına yakını ölür. Burada ölmekten kastım ya üstteki resimdeki kiremit tozuna dönüşmek ya da zombiye dönüşmek. Filmin ana karakteri Regina bir sinemada çalışmaktadır, kardeşi Samantha ise bir ponpon kızdır. "İnsan ırkının geleceğinin ellerinde olduğunu" anlayan kızlar harekete geçerler. Karşılarına filmin "jönü" olan Hector ve "salgını durdurmak isteyen bilim adamları" çıkar. Bu bilim adamlarının amacı ise Samantha ve Regina'yı denek olarak kullanmaktır.
Film dünyanın sonu hissiyatını gayet iyi bir şekilde veriyor. Kızıl gökyüzü, boş sokaklar, yalnızlık, umutsuzluk filmde arka fonu oluştursa da başarılı şekilde uygulanmış olduğu gözden kaçmıyor. Night of the Comet için bir nevi Last Woman on Earth-Omega Man (I am Legend demek istemiyorum) ve Breakfast Club-Fast Times at Ridgemont High (ya da bu türde aklınıza ne gelirse) melezi denebilir.
Diyeceksiniz ki bu filmin kötü yanı yok mu? Var. Filmin müzikleri berbat. Seksenli yılların revaçtaki pop şarkılarına benzer bir şeyler yaratmaya çalışırken sıçan bir müzisyenin elinden çıkan müzikler, sinemada doğru müzik seçimi ve nasıl kullanılmayacağı hakkında ders olabilecek nitelikte. Filmin senaryosu da arada sırada çığrından çıkıp tuhaf yollara sapıyor. Filmin finali de bazıları için doyurucu olmayabilir. Ama bütün bunlar Night of the Comet'ı kötü bir film yapmıyor. Sonuç itibariyle Night of the Comet, seksenli yıllar fetişistlerine tavsiye edebileceğim bir "ya sev ya da nefret et" filmi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder