15 Ocak 2011

Kısa Zombi Filmleri: Almanya - Bölüm 1



Almanlar da İtalyanlar gibi eğer filmde hâlihazırda bir kan gölü varsa aynı zamanda filmin bir konusu da olmasını gereksiz bulan bir millet. Fakat bu filmlerini izlememiz için engel mi? Değil. Ahlaki kurallar, doğrular, yanlışlar hepsi bir kenarda dursun; kan akıyor ya, gerisi yalan! Olaf Ittenbach, Andreas Schnaas ve Timo Rose gibi isimlerin ön plana çıktığı Alman gore cephesinde zombi filmleri ağırlıklı bir yer taşıyor. Almanların sinemaya el attığı dönemden beri ele aldığı zombi\yaşayan ölü köle temalı filmleri bir hayli çok. Bunların çoğu video için çekilmiş sıfır veya düşük ötesi bütçeli filmler olmasına rağmen arada nadide cevherler de çıkmıyor değil. Özellikle 
bütçesiz ve desteksiz çekilen kısa filmler genellikle sinemayı seven yetenekli insanlar tarafından yapılıyor. Aralarında kötüler olduğu kadar iyi filmler de olan kısa zombi filmlerini yine oldukları gibi "kısa" bir şekilde tanıtmaya Almanya ile başlıyorum. Alman topraklarında filme alınan kısaları da birden fazla yazı ile tanıtmaya çalışacağım. 

İzlemekten zevk alabileceğiniz filmlerin başında 2004 yapımı Carne Vale geliyor. Bir karnavalın Zombi istilasına uğramasını anlatan bu 20 dakikalık film oldukça eğlenceli. 2002 yapımı It’s a Good Day to Die ise 48 dakikalık metrajına rağmen Carne Vale’ın yarısı, hatta çeyreği kadar bile olamayan bir yapım.  



Yine 2006 yapımı Wasted West, vahşi batıda geçen, 8 dakikalık başarılı bir kısa film. Cinayete kurban gittikten sonra dirilip dehşet saçan bir rahibenin anlatıldığı, 2002 tarihli Projekt Theresa ise kayda değer örneklerden. 3 dakika süren, sahte bir reklam olan R.O.T.D. ise komik ve eğlenceli bir kısa film. 


2010 yılında "redux" versiyonu çıkan yarım saatlik metrajlı Kettensägen Zombies ise ciddi ve kanlı bir film. Bir fetiş objesi olarak elektrikli testerenin kullanıldığı filmde yine öldürüldükten sonra dirilen bir adamın bir zombi istilası başlatması anlatılıyor. Une Dadaesque Au Zombi ise 1997 yılında çekilmiş 7 dakikalık, zombi temalı bir “sanat” filmi. 2002 tarihli Die Scheiss Blutigen Zombies ise zombilerin bile kötü oyunculuk sergilediği 11 dakikalık bir film. Hakikatten zombi rolü yapmak ne kadar zor ki? 

 


4 dakika süren A Dead Evening, zombi filmi izleyen iki arkadaştan birinin, arkadaşının bir zombi olduğundan şüphelenmesini anlatan eğlencelik bir kısa. 2004 yapımı Short Cut, 13 dakika içinde hem bir zombiden, hem de bir katilden kaçan bir adamın hikayesini anlatıyor.  


Birinci bölümü burada noktalıyorum. Yazının devam bölümlerinde önce Almanya'nın kalanı olmak üzere Avrupa'da çekilen kısa zombi filmlerini yazacağım. Sonrasında da diğer kıtaları gezeceğiz. Şimdiden iyi seyirler diliyorum.
Devamı... >>

14 Ocak 2011

Tales of the Zombie - Çizgi Roman


Ülkemizde Gerekli Şeyler tarafından Zombi ismiyle albüm halinde yayınlanan Tales of the Zombie, hikayeleri genellikle Steve Gerber tarafından yazılıp Pablo Marcos tarafından çizilen bir çizgi roman. Gerber ve Marcos, zombiye dönüşen Simon William Garth karakterini 20 sene önce yani 1953 yılında Stan Lee ve Bill Everett tarafından Menace isimli korku-çizgi roman dergisine hazırlanan tek bölümlük Zombi öyküsünden almışlar. 

70'li yıllarda Marvel Comics'in baş editörü olan Roy Thomas, Stan Lee'nin Ant-Man ve birkaç karaktere daha yaptığını yapmak ister: Eski bir çizgi roman karakterini diriltmek. Menace adlı dergide yayınlanan Zombie hikayesini alır ve Steve Gerber ile beraber bir senaryo yazar. John Buscema ve Tom Palmer tarafından çizilen bu çizgi roman Tales of the Zombie ismiyle siyah-beyaz olarak basılır. İlk sayıdan sonra seri Steve Gerber ve Pablo Marcos'a emanet edilir. 



Tales of the Zombie hikayesi dokuzuncu sayıda sona ermesine rağmen ana karakter Simon Garth 1982 yılında Bizarre Adventures adlı çizgi roman dergisinde tekrar canlanır fakat buradaki macerası orijinal hikaye ile tutarsızlıklar gösterdiğinden pek ilgi çekmez. 1993 yılında Garth geri döner. Bu sefer Daredevil'ın bir macerasında konuktur. Daha sonra 1997'de Spider-Man,1998'de ise yine Spider-Man ve Blade çizgi romanlarında görünür. Aynı sene Strange Tales isimli dergide de tek sayılık bir macerası yayınlanır. On yıl sonra Legion of Monsters: Man-Thing'de ve Marvel Zombies 4'te karşımıza çıkar.


Çizgi romanın öyküsü, Garth Manor kahve şirketinin sahibi Simon Garth işkolik ve agresif bir adamdır. Bir sabah bahçıvanını işten kovar. Bahçıvanı Garth'ı sevgilisinin Voodoo ayinlerinde kurban edilmek üzere kaçırır. Garth ayinde kaçmayı başarır fakat bir zombiye dönüştürülmüştür. Üzerinde Voodoo'cuların inandığı Damballah'ın simgesi olan bir madalyon ile kontrol edilebilen Garth yavaş yavaş bilinçlenmeye de başlar. Ara sıra eski yaşantısını hatırlayan Garth, Haiti'ye kadar uzanan bir yolculuğa çıkar. Kızı da bir takım olaylardan şüphelendiği için bilmeden babasının peşinden Haiti'ye gider. 


Marvel Zombies 4'te ise Garth yine ana karakterlerden biridir. A.R.M.O.R. tarafından denek olarak kullanılan Garth, zombi salgını olunca A.R.M.O.R. üssünden kaçmayı başarır. Zombi Deadpool'un kafasını alır ve denizin dibinde saklanır. Karşısına insan-balık kırması kötü adam Piranha ve yancısı Man-fish'ler çıkacaktır.


Zombi, hazır ülkemizde de Türkçe olarak yayınlanmışken kaçırmamanız gereken bir çizgi roman. Özellikle türün meraklılarına hitap ediyor. Fakat bir zombi istilasından ziyade zihin kontrolü teması içerdiği için baştan uyarmakta fayda var. Bazı Conan maceralarını da çizen Pablo Marcos'un çok göz yormayan bir çizgisi var. Hikayeler de çok komplike değil. Kafa yormadan okuyabileceğiniz bu çizgi romanı Gerekli Şeyler'den temin edebilirsiniz.





Devamı... >>

13 Ocak 2011

Zombie Honeymoon (2004)


Romantik-zombi-komedi filmi olan Shaun of the Dead ile aynı sene çıkan romantik-zombi filmi Zombie Honeymoon'un ikincisi yoldayken ilkinin incelemesini yazayım da izlemeyen izlesin diye düşündüm. "Hastalıkta ve sağlıkta" mantığını sonuna kadar yaşatan filmde "ölüm bizi ayırıncaya kadar" teması pek yaşatılmıyor. David Gebroe'nun yazıp yönettiği filmde birkaç korku filminde oynamış olan Tracy Coogan ve ufak tefek film ve dizilerde rol almış olan Graham Sibley başrolleri paylaşıyor. 


Yeni evli olan Denise ve Danny, balayı için bir aylığına Denise'ın amcasının New Jersey sahilinde bulunan kulübesine giderler. Bir gün denizden bir adam çıkagelir ve Danny'ye saldırarak ağzına siyah bir sıvı kusar. Danny fenalaşır ve hastaneye kaldırılır. Hastanede ölü olduğu söylenen Danny 10 dakika sonra canlanır, bir gece hastanede tutulur ve ertesi gün serbest bırakılır. Zamanla Danny'de tuhaf bir şeyler olduğunu anlayan Denise kocasına büyük bir aşkla bağlı olduğu için bunları örtbas etmeye çalışır. Vejetaryen olan Danny ete, özellikle de insan etine muhtaçtır. Zamanla çürüyüp daha da vahşileşmeye başlar. Denise, kocasının cinayetlerini açığa çıkarmak yerine kendisini cinayetlerin izlerini yok ederken bulur.

David Gebroe, Denise ve Danny karakterlerini yaratırken kız kardeşi ve eniştesinden ilham aldığını söylüyor. Yönetmen ilk filmini bitirdikten sonra, 2002 yılında kardeşinin kocası bir sörf kazasında ölmüş. Kardeşinin bir sanatçı olması ve Portekiz'e taşınması da filme yansıtılmış. Hollywood Gothique sitesiyle yaptığı bir röportajda Gebroe, "kaderin zalim eli"ni temsil etmek için zombiyi seçmesinin nedeninin kardeşi ve eniştesinin psychobilly müziği ve Fulci'nin Zombie filminin hayranı olmalarına bağlıyor. Zaten filmdeki video dükkanındaki tezgahtar da Zombie filminin tişörtünü giyiyor. Aynı zamanda yine video dükkanında geçen sahnede, bir müşterinin "kötü" diye nitelendirdiği ve fazladan para ödemek istemediği film de yönetmenin ilk filmi The Homeboy



Film basında ve eleştirilerde gayet yüksek puanlar almış. Variety dergisi filme "güçlü ve güzel bir film" derken, Salon.com sitesi "rahatsız edici, kanlı bir film ve aynı zamanda David Cronenberg'ün Sinek filminden beri karşılaşılmayan trajik bir aşk hikayesi" demiş. 

İkincisini yine David Gebroe'nun yönettiği filmin başrolünde de yine Tracy Coogan oynuyor. Ve hoş bir sürpriz: ikinci filmin yapımcısı, ilk filmin büyük bir hayranı olan ünlü korku filmi yönetmeni John Landis. Bir hafta gibi kısa bir sürede geçen ilk filmden sonra devam filminin 15 sene gibi bir zamana yayılacağını söyleyen David Gebroe "Denise öncekinden daha güçlü... ve daha da deli!" diyor. Bu yıl ülkemizde de gösterime girecek olan Zombie Honeymoon 2 şimdiden bekleme listemde.

Sonuç olarak; Zombie Honeymoon sevdiğiniz kişi ile izleyebileceğiniz güzel bir zombi filmi.



Devamı... >>

12 Ocak 2011

Juan of the Dead


Küba, İspanya ve Meksika ortak yapımı olan  Juan of the Dead (Juan de Los Muertos)'in çekimlerine 1,3 milyon euroluk bir bütçeyle 2010 yılı Eylül ayında başlandı. Yapımcılar Gervasio Iglesias ve Inti Herrera filmi Cannes sularında pazarlamaya çalışırken ortaya çıkacak olan sonuç gerçekten insanı merak ettiriyor. Yurdumuzda bile yakın tarihte çıkan ve yine bir adada geçen bir zombi filmi olduğunu düşününce Kübalılar ne yapacak insan ister istemez merak ediyor. Hele ki Pakistan gibi bir ülkeden bile çıkan ve gayet hastası olduğum Hell's Ground aklıma geldikçe Hollywood-dışı yabancı zombi filmlerini daha fazla dört gözle bekler oldum.

Alejandro Brugues tarafından yönetilen Juan of the Dead'le ilgili sızdırılan tek bilgi afişi ve konusu. Afişini zaten yukarıda görüyorsunuz. Filmin konusu da şöyle: Alexis Diaz de Villegas'ın canlandırdığı Juan, 40 yaşında işsiz güçsüz bir adamdır. Bir gün Havana'yı zombiler basar Juan bununla başa çıkmanın tek çaresinin bir kahraman olmak olduğuna karar verir. İnsanlara -belli bir ücret karşılığında- yardım etmeyi görevi haline getirir. İnsanlar yavaş yavaş adadan kaçmaya başlarken Juan oluşan kan gölü içerisinde ülkesini ve adasını korumaya çalışır.

Filmin bütçesi düşük gibi görünse de Küba standartları için oldukça yüksek bir bütçe sayılıyor. Elimizdeki bilgilere bakınca filmin Shaun of the Dead gibi bir zombi-komedi filmi olacağını söylemek hiç de güç değil. Juan of the Dead'in piyasaya çıkış tarihi ise belirsiz.

Devamı... >>

The Sky Has Fallen (2009)


Para kazanmak için çekilen filmlerin kendini belli ettiği gibi film izlemeyi seven kişiler tarafından yapılan filmler de her zaman kendisini belli eder. The Sky Has Fallen da film izlemeyi seven kişiler tarafından yapılmış. Filmi izlerken bir çok filmden, özellikle Ryuhei Kitamura'nın Versus'undan esinlenmeler görebilirsiniz.  Yazarı ve yönetmeni Doug Roos tarafından "post-apokaliptik bir aşk hikayesi" olarak tanımlanan film, iyi bir film yapmak için milyonlarca dolarlık bir bütçeye ihtiyaç olmadığını kanıtlıyor. Missouri eyaletinin ormanlarında 25 günde çekilen film, 2009 Indie Gathering Uluslararası Film Festivali'nde ve 2009 Freak Show Uluslararası Film Festivali'nde En İyi Film ödülünü alırken 2009 British Film Festival'de En İyi Film Müziği dalında aday gösterilmiş.


Nihayet kıyamet kopmuş ve insanların tamamına yakını ölüp zombilere dönüşmüştür. Sağ kalan insanlar ise hayatta kalmak için medeniyete uzak yerlere kaçmışlardır. Lance ve Rachel sığındıkları ormanda karşılaşıp mücadelelerine beraber devam etmeye çalışırlar. Lance usta bir şekilde samuray kılıcı kullanabilmektedir ve amacı öldürebildiği kadar zombi öldürmektir. İşin içine zombi olmayan ama zombilerle bir ilişkisi olduğu aşikar olan kukuletalı tipler de vardır, aynı zamanda Lance ve Rachel arasında bir aşk da filizlenmek üzeredir.


The Sky Has Fallen, tecrübesiz kişilerin yaptığı bağımsız ve mikro bütçeli filmlerden beklenmeyecek kadar başarılı bir film. Senaryo ve oyunculukların iyi olduğu kadar yönetmenin de ne yaptığını bildiği belli oluyor. Bunların yanı sıra makyajlarda ve hareketli katliam sahnelerinde de göze batan pek fazla bir şey olmayınca ortaya zevk alarak izlenip insanlara tavsiye edilebilecek bir seyirlik çıkıyor. Durmadan "kesin şimdi film sıçacak" diye düşünmeme rağmen filmde pek fazla bir kusur bulamadım. Filmi "malum" yöntemlerle elde edemezseniz resmi sitesinden 10 dolar gibi bir fiyata satın alabilirsiniz.







Devamı... >>

11 Ocak 2011

I Eat Your Skin (1964)


Asıl ismi Zombie Bloodbath olan I Eat Your Skin tam bir Z sınıfı, arabalı sinema filmi. Film 1964 yılında önce Zombies ismiyle filme alınmış fakat dağıtımcı bulamayınca 7 sene boyunca stüdyo raflarında tozlanmış. Tam unutulacağı sırada yapımcı Jerry Gross'un I Drink Your Blood adlı tuhaf klasikle beraber "iki film birden" kuşağında oynatılacak bir film arayışı sonucunda tekrar gündeme getirilmiş. Filmin adı diğeriyle uyumlu olsun diye I Eat Your Skin olarak yeniden düzenlenmiş. Zaten filmin Something Weird Video tarafından yayınlanan DVD'si de bu iki filmden oluşan bir "double-bill" halinde satışa sunulmuş. Filmin isminin böylesine iddialı ve filmle alakasız olmasının sebebi bu. Zaten filmde yine 68 yılı öncesi "zihin kontrolü"ne maruz kalmış köleleri görüyoruz.


Del Tenney'nin yazdığı, yapımcılığını yaptığı ve yönettiği filmde yine basmakalıp karakterlerle karşılaşıyoruz. Filmin çoğunda bağrı açık gezen, maço bir ana karakter, tuhaf maskeli bir kötü adam -ki amacı yine dünyayı ele geçirmek- ve zayıf, korunmaya muhtaç, sarışın bir kadın. Doktor Biladeau adındaki bir bilim adamı, Karayip'lerdeki bulunan Voodoo Adası'nda egzotik malzemelerle "dünyanın en ölümcül hastalığı"na bir çare aramaktadır. Yılan zehirinden oluşturduğu serum ile yerliler üzerinde yaptığı deneylerde korkunç bir sonuç elde eder: Yılan zehiri adada yaşayan yerlileri koca gözlü zombilere dönüştürmektedir. Bu olay kötü adamların ilgisini çeker. Maskeli kötü adam liderindeki kötüler ekibi, yerlileri zombiye çevirip kendisine bir ordu kurarak dünyayı ele geçirmek istemektedir. Adaya yeni romanını yazmak üzere gelen macera romanı yazarı Tom Harris'in yolu doktorun kızı olan Jeannie ile kesişir ve birbirlerine aşık olurlar. Daha sonra bir takım aksiyonlar neticesinde Tom, olayları araştırmaya başlar.


I Eat Your Skin, zombi filmlerinin eşiği olan Night of the Living Dead'den birkaç sene önce çekilmesine rağmen birkaç sene sonra gösterime girdiği için klasik zombi filmlerine bir bakış gibi nitelendirilebilir. Romero'nun filmiyle metamorfoza uğrayan zombi alt türü artık yeni haliyle ürün vermeye başlamışken ortaya çıkan bu film hem inandırıcılıktan uzak, hem de başarısız bir film olduğundan dolayı izlendi ve unutulup gitti. Filmin sonundaki maket olduğu gayet net bir şekilde anlaşılan ada filmin genelinde kullanılan "idare eder" denilebilecek makyaj ve efektlerin üzerine tüy dikiyor. Yine de "kötü film"lerin sevenleri tarafından bir cevher olduğuna inandığım I Eat Your Skin bütün klişeleri ve dandikliğine rağmen (hatta bu şekilde olduğu için) izlemeye değer, eğlenceli bir film.




Devamı... >>

10 Ocak 2011

ZMD: Zombies of Mass Destruction (2009)


Son yıllarda çekilen korku-komedi filmlerine dikkat ettiyseniz ağırlıklı olarak zombi teması işleniyor. Shaun of the Dead, Zombieland, Fido, Slither, Dead Snow, Poultrygeist, Doghouse, Undead ve Dead & Breakfast gibi nicelerinin yanına kat kat fazla miktarda video için çekilen ve duyulmayan filmleri de eklersek büyük miktarda bir zom-com yığınıyla karşılaşıyoruz. Son on yılda çekilen onlarca film arasında çok zayıf örnekler olduğu gibi başarılı filmler de sayıca azımsanmayacak bir toplam oluşturuyor. Zombies of Mass Destruction (ya da yazının geri kalan kısmında yazacağım şekilde: ZMD) da onlardan biri.



Port Gamble - Washington'da geçen filmde Irak asıllı bir genç kız olan Frida ve gay bir çift olan Tom ile Lance hikayenin ana karakterlerini oluşturuyor. Frida üniversiteden atıldıktan sonra babasının yaşadığı Port Gamble'a döner ve babası tarafından ailesinin dükkanında çalışmaya zorlanır. Tom ile Lance ise Tom'un annesini ziyarete gelmiştir, asıl amaçları Tom'un annesine gay olduğunu açıklamasıdır. Sonrasında aniden kasabadakiler zombiye dönüşmeye başlar, hala "insan" olan karakterlerimiz barikatlarla kapatılmış bir eve ve kiliseye sığınırlar. Televizyondaki haber spikeri zombilerin oluşma sebebini terörist bir saldırıya bağlayınca olan Irak asıllı Frida'ya olur.



Yönetmen Kevin Hamedani'nin de ilk filmi olan ZMD'ın oyuncuları genellikle ya bir iki filmde figüranlık yapmış ya da ilk kez bu filmde oynayan oyuncular olmalarına rağmen çok fazla göze batan bir yanları yok. Çoğu kişi tarafından beğenilen Avustralya yapımı Undead'deki sıkıntı buydu, oyunculuklar yüzünden bir türlü filmin içine girememiştim. Ama ZMD, bu sorundan nasibini almamış. Film komedi-zombi kırmasıyken bir yandan politik mevzulara ve ırkçılığa da sırıtmadan değinebiliyor. 


Filmin yapımcı şirketi Typecast Pictures yeni bir şirket. Şimdiye kadar ZMD'dan başka çıkardığı bir film daha var: Iraq in Fragments. Iraq in Fragments Irak'ta geçen bir belgesel. Muhtemelen şirketin girişimcileri Irak'lıdır diye düşündüm ama yaptığım araştırma sonuçsuz kaldı. Yönetmen Kevin Hamedani'nin aşağı yukarı ZMD kadrosuyla çektiği ve kendisinin başrolde oynadığı yeni komedi filmi Junk, bu sene içerisinde izleyiciyle buluşacakmış fakat heveslenmeyin; Frida'yı canlandıran Janette Armand, Junk'ta oynamıyor. 



Devamı... >>

Der Teufel kam aus Akasava (1971)


Der Teufel kam aus Akasava -uluslararası ismiyle The Devil Came from Akasava- başrollerinde Jesus Franco'nun Eugenie de Sade, She Killed in Ecstasy, Vampyres Lesbos ve Count Dracula gibi birçok filminde oynamış olan ve 27 yaşında trajik bir trafik kazası ile hayatını kaybeden İspanyol güzeli Soledad Miranda ve Fred Williams'ın başrollerinde oynadığı bir casus-aksiyon filmi. Filmin afişlerinde Soledad Miranda gerçek adı olan Susann Korda olarak yazılmış. Filmin farklı ülkelerdeki jeneriklerinde de Jesus Franco yine Jess Frank ismiyle anılıyor. Fred Williams'ı ise yine Dr. Mabuse - The Gambler ve Deadly Avenger of Soho gibi Franco filmlerindeki dedektif rollerinden hatırlayabilirsiniz. Filmin kadrosuna yan rollerde Horst Tappert ve yine Jesus Franco'nun diğer filmlerinde de oynamış olan, Vampyres Lesbos'dan hatırlayabileceğiniz Ewa Strömberg renk katıyor.


Akasava'da bir madeni çıkarmakla görevli bir bilim adamı olan Forrester, asistanının öldürümesiyle madenle beraber ortadan kaybolur. Söylentiye göre bu maden felsefe taşıdır ve taşı altına çevirebilip insanları zombi-köleler haline getirebilmektedir. İngiliz Gizli Servisi ve Scotland Yard aralarında anlaşma yapar ve madeni bulmak için iki ajan görevlendirilir. Ajan Lambert (Alberto Dalbes) ve Ajan Jane (Soledad Miranda) Akasava'da dönen dolapları aydınlatmakla uğraşırken işin içine Scotland Yard'dan gelen Sir Phillip adında bir dedektif (Siegfried Schurenberg) ve Forrester'ın kimsenin bilmediği yeğeni (Fred Williams) da girecektir.


Ünlü "krimi" yazarı Edgar Wallace'ın bir öyküsünden uyarlanıp uyarlanmadığı tartışılan The Devil Came from Akasava, Eurotrash filmlerini sevenlere ilaç gibi gelecek bir film. Soledad Miranda'nın sürekli yarı çıplak gezip "sleaze" faktörünü arttırması, bazı sahneler, oyunculuklar ve senaryo o kadar tuhaf\tutarsız ki insan ister istemez bir parodi filmi olduğunu düşünebiliyor. Jesus Franco filmografisinde zayıf bir halka olmasına rağmen filmin bir parodi olup olmadığını düşünmeyi bıraktığınız takdirde iyi vakit geçirebilirsiniz fakat tam anlamıyla bir zombi filmi arıyorsanız izlemeyin çünkü film 60'lı yıllar öncesi "zihin kontrolü" temasını içeriyor.





Devamı... >>