22 Ocak 2011

Tokyo Zombie (2005)


Sizi bilmiyorum ama sinemada manyaklık denince benim aklıma ilk gelen ülke Japonya oluyor. Uç noktalarda gezen filmler çekip aynı zamanda bunların kaliteli ürünler olmasını ise ayrı bir başarı olarak nitelendiriyorum. 2005 yapımı bir film olan Tokyo Zombie Yûsaku Hanakuma adlı bir çizerin mangasından uyarlanmış. Filmin ilk yarısına nazaran ikinci yarısının daha çok bir komedi filmine dönüşmesinden rahatsız olmaz ve DVD kapağında yazan "Japonların Shaun of the Dead'i" ibaresine kanmazsanız gayet zevk alabileceğiniz bir yapım. Aksi takdirde hayal kırıklığına uğramanız olası. Tokyo Zombie beğendiğim bir film.


Manyaklık demiştim ya, başroldeki oyuncuların ikisi de bahsettiğim manyak Japon filmlerinde oynayan türden oyuncular. En çok Ichi the Killer'daki Kakihara rolüyle bilinen ve Zatôichi, Rampo Jigoku, Survive Style 5+ gibi 70'in üzerinde filmde rol alan Tadanobu Asano filmin başrolünde. Diğer oyuncu ise benim daha çok hastası olduğum Shô Aikawa ki kendisini genellikle Dead or Alive serisi, Gozu, yakın tarihte ikincisi çıkan Zebraman ve daha birçok Takashi Miike filmi olmak üzere 100'e yakın filmde oynamış tuhaf (ve başarılı) bir aktör. Filmin yönetmeni Sakichi Satô'ya gelecek olursak, kendisi hem aktör, hem senarist, hem de oyuncu olarak takılan bir insan evladı. Kendisi daha önceden Gozu, Ichi the Killer filmleri ve animesinin senaryoları üzerinde çalışmış. Sinema için yönettiği ilk filmi ise Tokyo Zombie.


Fujio ve Mitsuo sadece ikisinin çalıştıkları yerde iş yapmayıp sürekli jiu-jitsu çalışmaktadırlar. Fujio, Mitsuo'nun hocasıdır fakat Mitsuo o kadar beyinsiz bir tiptir ki sürekli kendisinden çok az daha akıllı olan Fujio'yu çileden çıkarmaktadır. İkilinin çalıştığı yerin karşısındaki Kara Fuji dağı zamanla bir çöplük olmuştur. Hatta bazı insanlar ölüleri bile buraya gömmektedir. Kaçınılmaz olarak çöplerden oluşan kimyasal "bir şey" sayesinde gömülen ölüler dirilmeye başlar. Filmin ilk yarısı bir zombi istilası olarak giderken ikinci yarısında istilanın beş yıl sonrasında geçen ilginç bir zombi-dövüş filmine dönüşüyor. 


Netice itibariyle sinemadaki Japon garipliğinin zombi filmi olarak paketlenmiş hali olan Tokyo Zombie,  vakit geçirmek için izleyebileceğiniz bir komedi filmi. Her ne kadar havada uçuşan kafalar, zombiler ve dövüş olsa da yazıda bahsettiğim diğer absürd Japon filmleri kadar kanlı değil ama onlar kadar eğlenceli; eğer o filmleri seviyor ve ne izleyeceğinizi bilerek başına oturursanız memnun kalmanız muhtemel. 








Tokyo Zombie mangasından bir sayfa
(Resmin üzerine tıklarsanız güzelce görünür)
Devamı... >>

21 Ocak 2011

Night of the Comet (1984)


Daha iki gün önceki son yazımda yine "Night of the..." diye başlayan ve seksenli yıllarda çekilen başka bir filmin yazısını yazmam tamamen tesadüf. Ama düşününce ismi "Night of the bilmem ne" şeklinde olan bir sürü zombi filmi var. Hatta Night of the Living Dead'den önce 1959 yılında Ed Wood tarafından yapılan Night of the Ghouls ve 1965 yılında çekilmiş olan İtalyan filmi Night of the Doomed (daha çok Nightmare Castle adıyla bilinir) bu şekilde isme sahip ilk zombi filmleridir. Şunu da yazmadan geçmeyeyim, Night of the Comet'ın çıkmadan önceki ismi Teenage Mutant Horror Comet Zombies'miş. Hatta radyodaki hatun da bu ismi bir cümlesinde kullanıyordu. Sonradan filmin adı abes bir şekilde uzun gelmiş, bu da o sıralarda ortada Night of the Day of the Day of the Dawn of the Son of the Bride of the Return of the Revenge of the Terror of the Attack of the Evil, Mutant, Alien, Flesh Eating, Hellbound, Zombified Living Dead Part 2: In Shocking 2-D adında bir film olmadığı için olsa gerek. Bu yüzden filmin adı değiştirilerek Night of the Comet ismiyle piyasaya sürülmüş. Bu bilgileri bundan sonra adı sadece "Night of the ..." diye başlayan filmleri yazacağımı düşünmeyin diye yazıyorum. Veya o kadar yorgunum ki saçmalıyorum.


Her fırsatta seksenli yıllarda çekilen filmlere olan sevgimden bahsederim. Night of the Comet da yine tam bir seksenler filmi. Night of the Creeps'te de olduğu gibi lise/üniversite komedisi ile zombi istilasını birleştiren bu film zombileri biraz daha geri plana atarak gençlik filmi ögesini ön plana çıkarmış. Bununla benim bir sıkıntım yok. Filmdeki seksenler nostaljisi ise kimi izleyici için bir sempati, kimi izleyici içinse bir antipati kaynağı. Filmin yapım tasarımcısı John Muto, filmdeki karakterlerin giysi renklerinin çok dikkatli seçildiğini söylemiş. Kötü karakterler siyah veya gri gibi koyu renkleri giyerken Samantha'nın kıyafet renkleri daha cafcaflı ve Regina'nınkiler ise daha göze batmayan cinsten. Bunun sebebi ise Samantha'nın Regina'ya nazaran daha aklı bir karış havada bir karakter olmasıymış. John Muto böylelikle filmde bir çizgi roman havası sağladığını da söylemiş. Ben de gayet başarılı olduğunu söyleyebiliyorum.


Geçen bir kuyruklu yıldız sayesinde Dünya nüfusunun tamamına yakını ölür. Burada ölmekten kastım ya üstteki resimdeki kiremit tozuna dönüşmek ya da zombiye dönüşmek. Filmin ana karakteri Regina bir sinemada çalışmaktadır, kardeşi Samantha ise bir ponpon kızdır. "İnsan ırkının geleceğinin ellerinde olduğunu" anlayan kızlar harekete geçerler. Karşılarına filmin "jönü" olan Hector ve  "salgını durdurmak isteyen bilim adamları" çıkar. Bu bilim adamlarının amacı ise Samantha ve Regina'yı denek olarak kullanmaktır.

Film dünyanın sonu hissiyatını gayet iyi bir şekilde veriyor. Kızıl gökyüzü, boş sokaklar, yalnızlık, umutsuzluk filmde arka fonu oluştursa da başarılı şekilde uygulanmış olduğu gözden kaçmıyor. Night of the Comet için bir nevi Last Woman on Earth-Omega Man (I am Legend demek istemiyorum) ve Breakfast Club-Fast Times at Ridgemont High (ya da bu türde aklınıza ne gelirse) melezi denebilir.


Diyeceksiniz ki bu filmin kötü yanı yok mu? Var. Filmin müzikleri berbat. Seksenli yılların revaçtaki pop şarkılarına benzer bir şeyler yaratmaya çalışırken sıçan bir müzisyenin elinden çıkan müzikler, sinemada doğru müzik seçimi ve nasıl kullanılmayacağı hakkında ders olabilecek nitelikte. Filmin senaryosu da arada sırada çığrından çıkıp tuhaf yollara sapıyor. Filmin finali de bazıları için doyurucu olmayabilir. Ama bütün bunlar Night of the Comet'ı kötü bir film yapmıyor. Sonuç itibariyle Night of the Comet, seksenli yıllar fetişistlerine tavsiye edebileceğim bir "ya sev ya da nefret et" filmi.




Devamı... >>

19 Ocak 2011

Night of the Creeps (1986)


Video döneminde başlayan korku filmi sevgim en çok bu yıllarda çekilmiş filmlerle körüklendiği için seksenli yıllarda çekilmiş korku filmlerine ayrı bir sempatim var. Bunu zombi filmlerine olan sevgim ile birleştirdiğimde seksenli yıllarda çekilmiş korku filmleri hayranlığım olduğunu söyleyebilirim, bu da Night of the Creeps'e denk gelen bir tanım. Film hem bir zombi film, hem de bir gençlik komedisi. Birkaç sene önce çıkan Slither nasıl Night of the Creeps'e bir saygı duruşu niteliğindeyse, Night of the Creeps de kendinden önceki bir çok filme ve yönetmene bir saygı duruşu adeta.


Şöyle başlayayım, filmdeki karakterlerin soyadları Romero, Carpenter Hooper, Cronenberg, Raimi, Landis, Cameron ve Miner. Hatta filmin geçtiği okulun adı bile Corman University. Bunu da geçtim, yönetmen Fred Dekker bir sene sonra çekeceği filmi Monster Squad'a bile selam çakmış. Tamam, yapılmamış bir şey değil, daha sonra yazacağım The Dead Next Door'da da aynı şey vardı. Hatta Peter Jackson'ın Dead Alive filminde kullanılan çim biçme makinası ile zombi imha etme fikri bu filmi izledikten sonra ortaya çıkmış. Tabii ki bu katliam sahnesinde boynuz olan Dead Alive, kulak olan Night of the Creeps'i geçmiş. Ama Night of the Creeps atmosferi, karakterleri, konusu, efektleri... boş verin, her şeyi ile tam bir B filmi. Ne yazık ki üç buçuk ayda 5 milyon dolara çekilen film gişede bunun karşılığını alamamış. 


Film, 1959 yılında tenha bir bölgede arabada oturan iki sevgilinin gökten düşen ışıklı bir topu görmesiyle başlıyor. Sevgililerden birinin yiğidoluk görevini yerine getirmek üzere arabadan çıkıp düşen şeyin ne olduğuna bakmaya gitmesiyle hanım kızımız arabada yalnız kalır. Yalnız kalmasıyla akıl hastahanesinden kaçan baltalı bir manyağın kendisine musallat olması da bir olur. Kızımız ölür, yiğidomuz ise ağzına girecek olan uzaylı sülüklerle yüz göz olur.
27 sene sonra (bu 27 seneyi de başta Stephen King'in IT romanına yapılan bir gönderme sanarak araştırma yaptım fakat ne yazık ki IT bu filmden bir sene sonra yayımlanmış) Corman Üniversitesi'ne ilerleyen hikayemizde iki işsiz güçsüz karakterle karşılaşırız: J.C. ve Chris Romero. Chris, Cynthia Cronenberg adlı kızı görür görmez aşık olmuştur fakat Cynthia'nın bu tür filmlerde sık sık karşılaştığımız, okulun futbol takımında oynayan, kaslı ama beyinsiz türden bir sevgilisi vardır. J.C.'nin gazına gelen Chris bir erkek kardeşlik kulübüne katılmaya karar verir. Fakat kardeşlik kulübünün yeni üye almaları için bir şartları vardır: Morgdan bir ceset çalarak yurtta kalan kızları tırstırmak. Morga giden J.C. ve Chris orada dondurulmuş halde duran bir cesetle karşılaşırlar, bu ceset yıllar önce ağzına sülük kaçan yiğidodan başka biri değildir. Salaklıklarıyla cesedin serbest kalmasına sebep olan ikili bilmeden bir zombi istilasını da başlatmış olurlar.


Night of the Creeps, zorlama olmayan ve kendini sevdirerek izleten bir film. Özellikle video dönemi korku filmleri sevip de izlememiş olanlara ilaç gibi geleceğine eminim. Her ne kadar o yıllarda çekilen filmlerde olduğu gibi asıl aksiyonun son yarım saate sığdırılmış olsa da gayet başarılı ve eğlenceli bir film. Fear of Clowns 2 filminin sonunda da yazdığı gibi "Night of the Creeps RULES!"



Devamı... >>

17 Ocak 2011

Hell's Ground (2007)


Çok kişi tarafından izlendi mi, izlenmedi mi veya hala kült statüsüne erişti mi, erişmedi mi bilemiyorum ama Hell's Ground benim o kadar sevdiğim bir film ki ilk izleyişimden uzunca bir süre sonra yazmaya karar verdim. Orijinal adı olan Zibahkhana'nın Urduca "Mezbaha" anlamına geldiği film hakikatten isminin hakkını veriyor. Filmi yöneten Pakistanlı film eleştirmeni Omar Ali Khan filmin senaryosunu da Pete Tombs ile beraber yazmış. Zaten bu iki eleştirmen/araştırmacıdan çıkan filmin eğlendirici olmasını beklememek yanlış olurdu. Film, aynı zamanda filmin yapımcısı olan Mondo Macabro şirketi tarafından piyasaya sürülmüş. 


Klasik bir zombi filmini eklediği slasher tonlarıyla iyice eğlendirici hale getiren Hell's Ground, "Pakistan'ın en iyi grubu"nun konserine giden beş gencin başından geçenleri anlatıyor. Üç erkek ve iki hatundan oluşan gençler birliğimiz yolda muhtemelen içme suyundaki bir zehirli maddeden dolayı zombiye dönüşmüş insanlara rastlarlar. Anında topuklamadan önce gençlerden birisi bir zombi tarafından ısırılır. Film, bundan sonrasında Texas Chainsaw Massacre filmine çok benzeyen yanlara sahip bir hale geliyor: minibüsle yolculuk yapan gençler, gizemli otostopçu ve hayvani bir katil. Fakat bundaki katil Leatherface gibi insan derisinden yapılmış maskeler takıp elektrikli testere ile gezmiyor. Filmdeki katil yani Burqaman, beyaz bir çarşaf giymiş ve elinde bir topuzla gençlere musallat oluyor. Burqaman kulağa komik gelse de gayet başarılı ve psikopat bir katil imajı çiziyor.


Filmin yazarları birikime ve bağlantılara sahip insanlar olunca filmde bol bol gönderme ve konuk oyuncu olmasına şaşırmamak lazım. Filmde görülen çaycı, filmdeki karakterlerden OJ'in izlediği 1967 yapımı Zinda Laash yani Dracula in Pakistan filminde Drakula'yı canlandıran aktör Rehan. Film çekildikten kısa bir süre sonra hayatını kaybeden, psikopat ailenin lideri Bari Bua rolündeki Najma Malik ise Pakistan sinemasında ilk kez başrol oynamış aktris Asha Posley'nin kardeşi. Pakistan'da yaş sınırı olmadan vizyona giren film, şimdiye kadar en uzun süre vizyonda kalan film olarak bir rekora da imza atmış.


Bir sürü korku filmi festivalinde gösterilen Hell's Ground birkaç ödüle de sahip. Brezilya'da düzenlenen Riofan Film Festivali'nde En İyi Film ödülü, Texas Austin Fantastik Filmler Festivali'nde En İyi Gore ödülü ve yine Brezilyalı Fantaspoa festivali'nde En İyi Film ödülünü alan Hell's Ground duyunca "Pakistan mı?" diye burun kıvırmadan izlendiği takdirde maksimum zevk alabileceğiniz bir yapım.




Devamı... >>